Haber

Bekir Ağırdır: ‘Erdoğan’ın sağ blok taktiği: CHP, TİP ve DEM’i yalnız bırakmak’

Araştırmacı Bekir Ağırdır, yerel seçimlere doğru yaklaşılırken siyasi aktörler arasında yeni bir ittifak oluştuğuna dikkat çekti. “Son 10 yıldır siyasette ve seçmenlerde iktidar yanlısı-hükümet yanlısı ekseninde bir kutuplaşma yaşandı, şimdi de iktidarın yeni bir hamlesiyle karşı karşıyayız.” o yazdı. Ağırdır’a göre hükümet Erdoğan’ın liderliğinde büyük bir sağ koalisyon hedefliyor. Amaç sağcı, milliyetçi, muhafazakar tüm partileri bir araya getirip CHP, TİP ve DEM’i yalnız bırakmaktır.

Ağırdır’ın Oksijen’de yayınlanan “Büyük sağ koalisyon; kutuplaşma yeni bir paradigmaya dönüşüyor” başlıklı yazısının bir bölümü şöyle:

“Şimdi hükümetin yeni bir hamlesiyle karşı karşıyayız. Erdoğan liderliğindeki hükümet büyük sağ koalisyonu veya konsolidasyonu hedefledi. İki eksende dört köşe metaforuna dönersek amaç tüm kesimleri bir araya getirmek. Türkler ve muhafazakarlar kümesindeki sağ, milliyetçi ve muhafazakar partiler her ne kadar merkezde görünseler de bazı çağdaşların ve Kürtlerin partileri olarak CHP, TİP ve DEM’i yalnız bırakıyorlar.

Hükümet bugün bunu başarmaya daha yakın görünüyor. Bu durum Türkiye için yeni bir durum değil; Geçtiğimiz yıllarda böylesine büyük bir kutuplaşma ve yüzleşme dönemi yaşadık.

(…)

Hükümeti oluşturan zihinsel koalisyon, yeni sağ koalisyonu kendi dünyayı okuması, ülke anlayışı ve siyasi çıkarları açısından gerekli görüyor. Daha da önemlisi bunu mümkün görüyor. Muhalefetteki dağınıklık, amaçsızlık ve özellikle CHP’nin dağılıp dağılması, bugün muhalefette görünen CHP, TİP ve DEM dışındaki tüm partilerin kurumsal zihinlerinin ve örgütsel yapılarının bu tarafa yönelmesini mümkün kılmaktadır. hükümet.

Dünya küresel bir buzul ortası dönemi yaşıyor. Dünyadaki temsili demokrasi ve ekonomik sistem krizde ve sıkışmış durumdadır. Dünyanın ritmi, teknolojik sıçramalar ve sosyolojik değişimler mevcut sistemleri, kurumları ve kuralları değişime zorluyor. Yeni çağın hikâyesi ve siyaseti elimizde yok. Hemen hemen tüm ülkeler ve toplumlar değişmek ya da değişmemek ikileminde kalmış, krizler girdabında şaşkına dönmüş durumda. Bütün toplumlar benzer kutuplaşmalar içerisindedir. Değişmek yerine olanı korumayı savunan, kenarlara duvarlar örerek kendi kabuğuna çekilmeyi savunan, ahlak ve güvenlik söylemini esas alan popülist, otoriter yönetimlerin çağındayız. Yenisi kurulamadığı takdirde dağıtım kavgası sıcak çatışmalara dönüştü. Değişim rüzgarlarıyla değil, küresel egemenlik mücadelesiyle karşı karşıyayız.

AK Parti, MHP, devlet bürokrasisi ve diğer iktidar yanlısı aktörlerle birlikte hükümeti oluşturan entelektüel koalisyon, dünyadaki bu kaosu devletin bekası ve güvenliğine yönelik bir risk olarak yorumluyor. Bana göre küresel buzul ortası dönemi ülkemiz için de riskler taşıyor. Ancak çözümlerden veya risklerden kaçınmak için bu zihinsel koalisyonla farklı yollara gidiyoruz. İktidar özgürlük-güvenlik ikilemini güvenlik, demokrasi-refah ikilemini refah, beka sorununu ise devletin bekası olarak görüyor. Bana göre ülkenin geleceğini özgürlük ve güvenlik, demokrasi ve refah, cumhuriyet ve demokrasi, kalkınma ve çevre olarak görüyorum, toplumsal hayatta kalmayı önemsiyorum, “biz” duygusunu herkesi kapsayan bir toplumun hedefi olarak görüyorum. Farklılıklara sahip, birlikte yaşama iradesi güçlü, hukukun üstünlüğüne inancı güçlü.

Bu perspektifte iktidarın muhalefetin sağcı-muhafazakar-milliyetçi aktörleriyle devletin bekası ve güvenlik kaygısını esas alan, klasik “arzu edilen vatandaş” politikalarını benimseyen bir ittifak kurması mümkün görünüyor. onları dirilterek devleti

Bir yandan bu aktörlerin genel seçimler öncesinde CHP ile kurdukları ittifak bir demokrasi hareketine dönüşemedi. Bu vahim kusur sadece onların tercihlerinden değil, aynı zamanda CHP ve Kılıçdaroğlu’nun eksik ve kusurlu liderliğinden de kaynaklanmıştır. Seçim yenilgisinin yarattığı travma ve birbirlerine duyulan öfke, muhalefette dayanılmaz bir sürüklenme ve parçalanma yarattı.

Genel seçimlerin ardından Ortadoğu’da yaygınlaşan çatışmalar, dünyada küresel dağıtım mücadelesinin yeni aşaması, PKK, IŞİD ve DHKP-C’nin terör saldırıları güvenlik perspektifinin yerini güçlendiriyor. CHP’nin ihmali ve DEM’in Kürt sorununa odaklanması, muhalefetin yerel seçimlerde yeni bir ittifakı yeniden imkansız hale getiriyor.

Üstelik günümüzün muhalif sağ-muhafazakar-milliyetçi partilerinin örgütsel ekipleri büyük ölçüde sağcı siyasetçilerden oluşuyor. Beklenen, hayal edilen yeni yüzler o partilerden uzaklaştı. Organizasyonel dokuları aynı zamanda kurumsal zihinleri de güce çekiyor.

Erdoğan ise tek oyun kurucu kalmanın rahatlığıyla büyük sağ koalisyon için toplumsal rıza inşa etmekle meşgul. Bunu örgütsel düzeyde başarabilirse referanduma gerek kalmadan Meclis’te istediği anayasa değişikliğini yapabilir. Böylece iktidardaki ittifakı çeşitlendirecek, çoğaltacak ve genişletecek, diğer yandan da tek ortağa bağımlı olmaktan kurtulacaktır.

Erdoğan’ın sorunu, yeni genişleyen bu sağ koalisyona toplumun razı olmasını sağlamak ve aktörleri bu arzu doğrultusunda hizalamaktır. Bu nedenle toplumda bir fırsat alanı görüyor. Şunun da altını çizelim ki, seçim sonuçlarına baktığımızda toplumun siyasi tercihleri ​​açısından böyle bir şansın var olduğunu soldaki tablodan açıkça görüyoruz. Öte yandan önümüzdeki hafta sosyal dinamikler açısından neler olabileceğini analiz etmeye devam edelim.

(HABER MERKEZİ)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu